Japonya Pazarı İle Türkiye Karadeniz Arasındaki Küresel-Kırsal Bağlantı: Rapana Venosa'nın Metalaşma Süreci Vaka Analizi

ÖZ

Rapana venosa (damarlı rapa deniz salyangozu) Türkiye’de tüketilmeyen ancak Japonya’ya son yirmi beş yıldır ihraç edilen deniz ürünüdür. Bu çalışma, daha önce Japonya’da da tüketilmeyen deniz salyangozunun metalaşma sürecini ve üretim zincirini sosyolojik açıdan incelemektedir. Araştırma keşifseldir; veriler, döküman incelemesi, Sinop ve Samsun’da bulunan balık işleme fabrikalarında katılımcı olmayan gözlem ve fabrika sahipleri ve Tokyo’daki firma yöneticileriyle yapılan mülakatlar yoluyla toplanmıştır. Çalışma, küresel bağlantılar ve eşitsizliklerin son derece karmaşık hale geldiği yenidünya düzeninde, deniz salyangozu ticaretinin Türkiye’deki yoksul üreticiyi Japonya’daki yoksul tüketiciye nasıl bağladığını irdelemektedir.

ABSTRACT

GLOBAL-RURAL CONNECTİON BETWEEN JAPANESE MARKET AND BLACK SEA TURKEY: A CASE STUDY OF THE COMMODİFİCATİON OF RAPANA VENOSA

Rapana venosa (veined rapa whelk) is a kind of sea snail which has been exported from Turkey to Japan in the past quarter-century. It is a non-indigenous species and not consumed in Turkey. Surprisingly, it was not, until recently, consumed in Japan, either. In this study, we examine a social process of commodification of the sea snail. Data were collected in Turkey and Japan by library research and unstructured interviews with Turkish sea-snail factory owners and the managers of Japanese companies. Our research demonstrates that Rapana venosa has been commoditized through a set of ecological and socioeconomic changes in Turkey and Japan and the commodity chain connects the poor in two countries in a context that global connections became far more diversified than the last century.

Devamı...

Mersin İlindeki Suriyeli Çocukların Aile ve Sosyal İlişkilerinde Yaşadıkları Ambivalansın İlişkisel Sosyolojik Bir Analizi

ÖZ

Resmi rakamlara göre, 2018 yılı itibariyle, Türkiye'de üç buçuk milyonu aşkın Suriyeli göçmen bulunmaktadır ve Türkiye en fazla Suriyeli göçmen barındıran ülke konumundadır. Türkiye’de şehir merkezlerine yerleşmiş olan Suriyeli ailelerin bireyleri yetersiz barınma ve çalışma koşulları ile birlikte, günlük yaşamlarında iletişim sorunları ve yeni yerleşmiş oldukları kente adaptasyon problemleri yaşamaktadır. Evlerinden uzak, yeni bir yaşam inşa etme sürecinde, gelecek kaygısı içinde yaşayan Suriyeli ailelerin çocuk olan bireyleri için de durum farklı değildir. Çalışmada, yoğun şekilde Suriye’den göç almış illerden biri olan Mersin ili kent merkezine yerleşmiş beş Suriyeli anne ve onların çocukları ile nitel görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Suriye’den Türkiye’ye zorunlu göç etmek durumunda kalmış olan Suriyeli ailelerin çocuklarının aile, okul, arkadaşlık ilişkilerine ve ev algılarına ilişkin ambivalans duyguları ve deneyimleri, ilişkisel sosyolojik bir bakış açısı ile değerlendirilmiştir. Çalışmanın bulguları, Suriyeli çocukların aile ve sosyal ilişkilerinde pasif alıcılar konumunda olmadıklarını ve ailelerinin baş etme stratejilerini artırma, kardeşlerini destekleme, ebeveynlerine Türkçe öğretme ve ailenin sosyal ağlarını ve etkileşimlerini genişletme konularında aktif rol aldıklarını ortaya koymaktadır.

ABSTRACT

A RELATIONAL SOCIOLOGICAL ANALYSIS OF AMBIVALENCE ON FAMILY AND SOCIAL RELATIONSHIPS OF SYRIAN CHILDREN IN MERSIN

According to the official figures, by year of 2018, there are more than three and a half million Syrians in Turkey which has the highest number of Syrian immigrants. The Syrians, who have settled in city centers in Turkey, are experiencing inadequate housing and working conditions as well as communication problems in everyday life and adaptation problems to the social life of the city they have settled. These families and their children live in the future worry in the process of building a new life away from their homes. In the study, qualitative interviews were carried out with five Syrian mothers and their children who have settled in the city center of Mersin province, which is a city with one of the highest number of immigrants from Syria. The ambivalence feelings and experiences of the interviewed Syrian family members with respect to their family, school, friendship relations and home perceptions were discussed from a relational sociological approach. Findings of the study show that Syrian children are not passive recipients in their family and social relationships and they take an active role in increasing the coping strategies of their families, supporting the other siblings, teaching Turkish to their parents, and expanding the family’s social networks and interactions.

Devamı...

Kadın Cinayetlerinde Sembolik İktidarın Krizi

ÖZ

Bu çalışmada, son yıllarda kamusal tartışmalarda ve akademik alanda görünürlük kazanan kadın cinayetleri olgusunun hangi sembolik anlamlarla birlikte ortaya çıktığı, öldürücü şiddet pratiğinin hangi kadınlıkları sembolik olarak “değersiz”, dolayısıyla da öldürülmeye “değer”, olarak ürettiği mercek altına alınmaktadır. Hem uluslararası literatürde hem de Türkiye üzerine incelemelerde sıklıkla niceliksel bir yaklaşımla incelenen kadın cinayetleri olgusunun nitel bir yaklaşımla anlaşılması hedeflenmektedir. Bu doğrultuda, Diyarbakır’da öldürülen üç kadının sonuçlandırılmış dava dosyaları incelenmektedir. Çalışmanın kuramsal çerçevesini, Grzyb’in (2016) kadın cinayetleri olgusunu anlamak için Bourdieu’nün sembolik iktidar ve sembolik şiddet kavramlarına başvurarak oluşturduğu kavramsal araçlar oluşturmaktadır. Bu çerçeveden hareketle, öldürülen kadınların sembolik iktidar mekanizmaları içerisinde itaatkar, uysal ve saygın olmayan kadınlık temsilleriyle anlamlandırıldıkları ileri sürülmektedir. Bu sembolik şiddet biçimi sembolik iktidarın kriz dinamiklerini oluşturmaktadır. Sonuç olarak da öldürücü şiddet pratikleri sembolik iktidarı onaran ve canlandıran strateji olarak işlemektedir.

ABSTRACT

THE CRISIS OF SYMBOLIC POWER IN FEMICIDES

This study sheds light on the questions of how symbolic meanings come to emerge and signify certain representations of femininity as “worthless” (so as ”worth” killing) in the processes leading to femicide. Given that both international literature and the studies on Turkey largely deal with femicides through quantitative approaches, our study contributes to ever-expanding body of literature through a qualitative research. In doing so, we go beyond over-simplification of understanding the justifications of women’s murder, the processes of lethal violence, and social and cultural context of femicides by means of utilizing qualitative research. Grzyb’s (2016) influential work that relies upon Bourdieusian conceptual tools, namely symbolic power and symbolic violence, largely frame the study, which is based on the analysis of the judicial records of murdered women in Diyarbakır. From this vantage point, this study suggests that there exists a significatory process relying upon symbolic power mechanisms that give meanigns to murdered women as lacking submissiveness, docility and respectability in diverse ways. This form of symbolic violence constitutes the crisis dynamics of symbolic power. In consequence, lethal violence ends up as a strategy to restore and reinvigorate symbolic power.

Devamı...